Ana içeriğe atla

SAVAŞA KARŞI YAŞAMAK

İnsan olmak nedir? Soru hepimize sert gelebilecek kapasitededir. İnsan olmak; herkese göre değişebilir. Göreceli kavramlar dünyasında yaşıyoruz artık. Yazdığım cümlede size göreceli gelebilir. Diğer yandan gözlerimizi bağlayıp, ceplerimize girecek olan üç kuruşun kaygısı ile her denilene inandığımız bir çağdayız aynı zamanda.

Kitap okumak sancılı bir süreçtir. Bu sancının boyutları da elbette ki kişiden kişiye göre değişecektir. Sessiz bir ortam arayışı klişe ve bilinen bir şeydir. Yüksek katlı bir apartmanda ve çok çocuklu ailelerin yaşadığı bir sitede, sessizlik emin olun paha biçilemez bir lükstür. Otobüslerde ya da toplu taşımada gamsız bir biçimde kitap okuyan insanlara hep hayranlık duymuşumdur. Belki de öldürücü bir kıskançlık. Ancak onlarda bilmeliler ki bu şehrin gürültüsünden kaçmak imkansız. Sayfaları anlamadan çevirmek, iyi bir okur için savaşın kaybedildiği anlamına gelmektedir. Sen sayfaları çevirirsin, bebek kendini yırtarcasına ağlar. Sinirlerin gerilir, eve gelen koca acıkmıştır ve bebek mi yoksa aciz bir erkek mi öncelikle doyurulmalıdır kanımca görecelidir.

Kadın olmak zordur deriz, sanki yorulmak bilmeyen papağanlar gibi. Ancak her yeni doğan günde kadının zorluklarına bir yenisini ekleriz. Küçük bir evde, hatta toplu yaşam alanı içerisinde iki çocuktan fazlası sanırım sadece iktidarın emellerine hizmet etmekte. Giderek Orta doğu toplumu formuna giren ülkemizde, suskun kalmak savaştan kaçabilmek hayli zorlaşıyor. Çığlık atan bir bebek sinir bozucudur. Kati tespitlerden kaçınmak gerekir ama insan bir bebeğe böylesine savaşçı bir tepki yakıştıramıyor. Peki, Anne diyerek ağlayan bir bebeğe bağırarak karşılık veren bir anneye ne demeli, merak etmeyin böyle şeyleri cehalet diyerek geçiştiren, kolaycılığın her yolunu icat etmiş bir toplum olmakla aslında gurur duymalıyız. Anlaşılan doğum artık mucizevi değil sanki sayı arttıkça değerde azalıyor. Hayret kadın ruhunun bu derece teslimiyete sürüklenmesi şaşırtıcı görünse de, dünün küçük emektar kızının bugünün annesi olduğunu düşündükçe şaşırmıyor insan.

Savaş hali var komşuda, arkadaşlarımda, kendimde ve etrafımda. Korkmamak elde değil ölümün kolay olduğu bir coğrafyada korku her an ensemizdedir. Gezi parkında oturmuş dinlenirken, şemsiyesini bana silah olarak doğrultup ateşleyen Suriyeli çocuğa hüzünlü gözlerle bakıyorum. Çocuğun bedenimi kurşunları ile parçalayışını sadece seyrediyorum. Telaşlanmayın savaş çocuklarıdır onlar der geçeriz nasılsa. Peki ya komşumun çocukları, Yukarıdan sürekli gürültüyle geçen F16 savaş uçakları. Çocuklar öldürüyor, çocuklar haykırarak ağlıyor yoksul evlerde mesele sadece aşın yoksul olmasında değil, sevginin yüreği yakan yoksulluğu çocukların kalbine ok gibi saplanıyor. Alçak bir savaş hali bu; kaçabileceğimiz sessiz sığınaklar yok, sarılabileceğimiz kitaplar yok, sakın ola ki çocuklara doğru koşmayın onlar sizi öldürecektir bunu unutmayın.


Kitabı yavaşça koltuğun üzerine bırakırken, kaybettiğim savaşın acısını şimdi yazdığım satırlarda çıkarıyorum. Her ne şartta yetişmiş olursa olsun başkaldırmayan insana nefret dahi duyamıyorum. Çok örneği var direnen insanların ve çok örneği var iktidar uğruna kötülüğe çanak tutanların. Geriye tek bir seçenek kalıyor biz erkek olmaktan, sizde kadın olmaktan vazgeçin bitsin bu anlamsız savaş.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEDYA VE DEMOKRASİ

Demokrasi insanlık tarihinin en eski kavramlarındandır. Antik yunan dönemine kadar uzanan bu macera inişli, çıkışlı birçok dönemden geçmiştir. Dönemi demokrasinin bebeklik çağı olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Yunan toplumda yaşayan aristokratlar ve filozoflar yarattıkları demokrasi kavramının nimetlerinden faydalanan ilk kişilerdi. Hatta bu dönemlerde Platonun yazmış olduğu devlet kitabında ideal bir yönetimin nasıl olması gerektiği şekillendirilmiştir. Toplum hakkında kritik kararları alma ve oylama yetkisinin tamamı ile filozoflara verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Roma cumhuriyeti de aynı yönetim anlayışından etkilenmiş ve kendi demokrasi anlayışını inşa etmiştir. Tüm bu tarihsel sürece bakarak, modern anlamda bir demokrasi düşüncesine kapılmamamız gerekmektedir. Zira kadınların kurulan bu ilkel demokrasi biçimlerinde söz hakları asla olmamıştır. Demokrasi kavramı; bir kılıca benzetilmiştir. Demoklesin kılıcı hükümdarın tepesinde sallanmakta ve onu denetlemektedir. Demokras

SAVAŞ VE BARIŞ

Doç. Dr. İlker Belek “ Kısa vadede Amerika, Avrupa Birliği, NATO, Çin, Rusya ve İran bloklarının bir üçüncü dünya savaşına cesaret edebileceklerini düşünmüyorum” Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı  Ana bilim  Dalı Uzmanı; İlker Belek ile bölgemizde yaşanan sıcak gelişmeleri ve yeni bir dünya savaşının gerçekleşebilme ihtimaline ne kadar yakın olduğumuzu konuştuk.  İlker Belek, toplumsal konulara ilişkin duyarlılığıyla ve sol haber portalında kaleme aldığı yazılarla siyasi gelişmelere sessiz kalmayan ender akademisyenlerden. Dünyanın yaşadığı derin ekonomik krizlerin ve Sovyetler Birliğinin çözülmesi ile birlikte insanlığın problemlerinin katlanarak arttığına vurgu yapan Belek, bu krizden çıkabilmenin tek yolunun ekonomik alanda yapılacak olan köklü değişiklikler olduğunun söyledi. Son yıllarda dünyadaki gelişmelere bakarak üçüncü dünya savaşının eşiğinde olduğumuz hakkındaki değerlendirmelere ilişkin düşünceleriniz nelerdir? Bu soruyu birkaç başlığa ay

EROS VE UYGARLIK

Modern dünya; hepimizin yaşadığı, elektronik ağlarla çevrili ve bir bölümü tamamı ile çöplüğe dönmüş olan uygar gezegenimize verdiğimiz bir ad. Yaşadığımız hayat, buharlı makinelerin ardından insanlığın kendi yarattığı metaların kontrolüne girdiği, duygu dünyasının, düşünce ve akıl eksenin büyük oranda ters düz olduğu muazzam bir yapay zeka medeniyeti. Korkmayın bu yazı bir filmin senaryosundan ya da hazırlanmakta olan bir belgeselden alınmamıştır. İdeoloji; kimine göre korkutucu, kimine göre var olduğu yaşama yönelik olarak geliştirdiği düşünüş biçimi ve bazı sığ düşünürlere göre ideoloji komünizm anlamına gelmektedir. Küçük bir not; yaşadığımız yüzyılda herkes kendisini önemli bir düşünür sanmaktadır. İdeoloji; çevremizde bulunan her an ve her dakika gördüğümüz ve yaşadığımız sistemin aslında ta kendisidir. Reklam panoları, büyük alışveriş merkezleri, toplu taşıma araçları, yazılı ve görsel medyada yer alan mesajlar özetle zihnimize aktarılan her çeşit bilgi ideolojidir. Birey,