Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

PRİZMALAR FELSEFESİ-1KAHVE İMPARATORLUĞU

Issız ve belirsiz bir yönden, Yalnızca kötü meleklerin bulunduğu, Kara bir taht üzerinde hüküm süren, GECE adlı hayaletin olduğu, Bu topraklara yeni vardım…(Edgar Poe) Tekinsiz hayaletler sokağına benzetiyorum kapitalizmin girdiği her deliği. Edgar Poe’nun Düşsel Ülke adlı şiirindeki GECE adlı hayaletin us evreninde nasıl vücut bulduğunu ideoloji perdesinin ardından tüm çıplaklığıyla görüyorum. Unutma nerede insan çoksa orada çılgın tüketim tapınakları kurulmuştur. Hareketli bir prizmaya benzer, şu otomatik camlı kapılar. Kapı sizi algıladığında ardına dek açılır, girdiğiniz yer global ölçekli bir kahve dükkanıdır. Peki sadece global ölçekli bir kahve dükkanı mı girdiğiniz o yer? Bu sorunun cevabı klasik iktisat disiplini ve ekonomik parametreler ölçeğinde kuru bir evettir. Ancak bunun basit bir kahve dükkanı olmadığını anlamanın tek yolu zihninize yerleştireceğiniz prizmadan geçmektedir. Bildiğiniz üzere prizma ışığın kırılmasını sağlayan küçük bir araçtır. İdeoloji; zihi

BERÇEM'İN HİKAYESİ

Kırık camlara basmadan yürümek için özen gösteriyorum. Binlerce parçayı incelerken dün geceki güç savaşını ya da çetin bir kavganın anısını hissediyorum. Başımı kaldırıp ufka doğru baktığımda kocaman bir  deryayı karşımda buluyorum . Van gölünü gördüğümde ruhuma dolan sonsuzluk hissiyle mutlu oluyorum. Geldiğimden beri ilk kez hissettiğim bir duygu. Yıllardır görülmeyen eski bir dosta kavuşmanın verdiği hazza benziyor. Evlerde neşeli bir telaş misafir geldi. Küçük bir şenlik havasında misafirin karşılandığını öğreniyorum, geldiğim yerlerde misafir yük, buralarda mutluluk demek. Kadınlar tebessüme, takdire, sevgiye ve teşekküre aç. Çocuklar; huzura, sarılmaya ve bol bol öpülmeye aç. Oyunlarında savaşçı bir yıkım hakim, gözlerinde gizleyemedikleri korku. Korkuya mahkum insanların coğrafyasındayım. Silah seslerinin, düşen bombaların, insan çığlıklarının toprağın altında gizli olduğu bir coğrafya. Küçük Berçemle o gün gölün kıyısında tanışıyoruz. Sessizce süzüyor beni oturduğum yerden

YIKIYORUM MÜREKKEPLE ÇIPLAKLIĞINI KAĞITLARIN

Kaç gün geçti üzerinden…hatırlamıyorum. Şimdi sokak köpekleri karanlığına karışırken şehrin, otostop çekiyorum tanımadığım kadın bedenlerine. Makyajları akarken göz kapaklarının üzerinden, yine kim ağlatıyor sokak lambalarını ve titriyor sarı ışığında yorgun kediler. Kafamda sorular hayatı sırtladığım çantanın içerisine uzatıyorum ellerimi, çıkıyorum şehir ardımda kalıyor, sevişiyorum ve ardımda kalıyor aşk… Kulaklığımı takıyorum, kulaklarım acıyor saatlerdir dinliyorum popüler düşlerin kimsesiz savaşçısını; uzanıyorum ıssız bir yolun ortasına. Eski bir caranberries şarkısı yüzümü yalıyor, asfalt sıcak ve hissediyorum çığlıklarını asfalta mahkum toprağın. Toprak artık gebe değil, gerçek tohumlara. Sevişirken paraya sarıldı, hamileyken kasa doğuracağından umutluydu. Kapandı döl yatağı tanrıların. Kimse sormadı neden? Sormayı unutmuştu Adem! düşerken ikarus gökyüzünden, insan yumdu gözlerini bir daha açmamacasına. Çocuk ağladı…sormadı neden? Asfalta uzanan adama baktı deli