Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GEÇ GELEN GÖÇ

İnsanlığın ilkel dönemleri toprağı keşfetmesi ile birlikte sona ermiştir. Toprağa olan bağlılığın artması ve özel mülkiyetin ortaya çıkması, sınıflı toplum yapılarının oluşmasına neden oldu. İleri işleyim toplumuna doğru ilerlerken, kendi türünden olan canlıya karşı insan acımasız savaşlar verdi. Mülk edinmenin yarattığı doyumsuzluk sürekli tekrarlanan korku filmlerinin sahnelenmesine neden oldu. Elbette kocaman bir uygarlık tarihini bir sayfalık yazıya sığdırmamız zor. Ancak günümüz toplumuna ışık tutabilmesi açısından geçmişi doğru okumak büyük bir önem arz etmektedir. Feodal toplumlar toprağa büyük oranda bağımlı toplumlardır. Serflik kölelik düzeni olmasına karşın, günümüz proleterinin durumu serfin durumundan daha üstün değildir. Serf efendisi yaşadığı sürece aç kalma tehlikesi ile karşı karşıya gelmez. Ancak proleter sürekli emeğini satmak durumunda olduğundan, işsizlik başının üzerinde sallanan Demokles’in kılıcına benzemektedir. Günümüz insanı maskelenmiş bir köleliğin boyund

Farkında mısın?

                                           Dünyayı birilerinin istediği gibi yönetmek uğruna, bugün karanlığın ardından bakıyoruz uzaktaki gözlere. Bombalar şimdi bizden çok uzaklarda küçük bedenleri alırken aramızdan, aynı dili konuşmuyorduk. Her insan yüreğinden hissetmiyor elbette ölenlerin acılarını. Kuşatılmış çevrelerimizin kölesi olduğumuz da yitirdik insanlığımızı. Neon ışıklarının altında boykot ettik koladan bozma fanta şişelerini. Şort giyiyorken sorun değildi, aslına kimin nasıl öldüğü. Yanı başımızda kesilirken kafalar ve bedenler parçalanırken sevişiyorduk nasılsa sorunsuzca. Telefonumuz artık pek akıllı, otobüslerde başları öne eğilmiş onlarca insan. Öpücük atıyorduk sosyal medyaya, çocuklar ölürken kapitalizme bir öpücük gönder sende. Düalist bir ülkenin düalist gençleriyiz. Hayat hep ikiyüzlü acılarımız, sevgimiz, sevişmelerimiz. Fakir değildik arabalarımızın içinde video çekerken. Dolmuşçular ayaklanmış kimin umurunda. Hakkını yemeyelim vicdan sahibi insanlar du

YAŞAMAK MI SADECE?

Sedat 20’li yaşlarda yakışıklı bir üniversite öğrencisi idi. Başarılı notları ile okulunda gelecek vadeden, çevresine karşı duyarlı, çoğu genç kızın etkileneceği bir kişilik yapısına sahipti. Oysa kimileri için ideal bir karakter profili çizen bu genç, çok sevdiği sosyoloji dersi hocası Mehmet bey ile aşk yaşamaktaydı. Bu durumu ne mensubu olduğu toplum nede içerisinde yer aldığı sosyalist örgütün yüce değerleri kaldırabilirdi. Sedat’ın atladığı bir gerçek vardı oda hiçbir şeyin gizli kalamayacağıydı. Hocası ile birlikte soruşturmalar geçirdi, ilk önce mensubu olduğu örgüt onu dışladı, her sabah evinden okula gitmek için çıktığında bütün kirli parmaklar onun yüzünü işaretliyordu sanki. Güneş ufuktan kollarını nazikçe evin bahçesine doğru uzatıyordu. Kuşlar uyanmakta tereddüt ederken bir anda iki el silah sesi duyuldu. Sedat ve Mehmet el ele tutuşmuş kanlar içerisinde yerde yatıyordu. Kuşlar sözleşmişlercesine çığlığı basıyor, doğaya acı çığlıklarla ölümü haber veriyorlardı.    Yıllar

ERK OLMAK YA DA OLMAMAK

Yıllardır sorarlar insanlar birbirlerine, aslında pek sordukları ve sorguladıkları durumunun nedenini bilmeden. Bende yıllardır sebepli sebepsiz pek çok şeyi kendime ya da başkalarına sorar dururum. Çevreme dair fazlası ile yorum yapma yetkinliğine sahip biri olarak görmüyorum kendimi. Çünkü ziyadesi ile kendimle uğraşarak öldürüyorum zamanı. Kısacası zor bir karakterim, dışarıda insanların gördüğünden farklı kıskanç, bazen parçalı bulutlu ve bazen de fırtınalı bir ruha sahibim. Edebiyat insanın ruhunu estetik hale getirirken, diğer yandan içinden çıkılamaz paradokslara sürüklüyor. Gülmek eylemini gerçekleştirirken bir anda ağlamak gibi paradoksal bir durumu doğuruveriyor. Haddinden fazla ergence görünebilir bu durum ve sanırım büyük şairler, romancılar her an doğum yapacak bir kadın misali bakarlar dünyaya. Bu yüzden ikili ilişkilerinde çekilmez ve bayağıdırlar. Olumlu yanları ağır gelse de olumsuzlukları da en az onlar kadar ağır ve fırtınalı olur. Kim ne bekliyor bu hayattan diye so